18 Kasım 2008 Salı

DEĞER KAVRAMI VE TOPLUMSAL DEĞERLER

GİRİŞ

Toplumun en küçük yapı taşı olan bireyler, kendilerini başkalarına sahip oldukları değerler ile ifade eder ve yine bu değerler doğrultusunda diğer insanları değerlendirir. İnsanların ahlaklı olup olmadığını ilişkin değerlendirmeler ise yine kişinin sahip olduğu değerlere bağlı olarak yapılır. Örgütler açısından da konu hem toplumun sahip olduğu değerlere göre hareket edilmesi hem de örgüt içi çatışmaların önlenebilmesi açısından oldukça önem taşımaktadır.

Bu çalışmada genel olarak değer ve değerin nitelikleri ile ilgili kavramlar ele alınarak, toplumsal değerler ile ahlak arasındaki ilişki irdelenmeye çalışılmıştır.

1. Değer nedir?

En genel anlamı ile değerler, insanların içinde bulundukları durumları, eylemleri, nesneleri diğer insanları değerlendirmede ve yargılamada benimsedikleri örüntülerdir. Kısaca iyi kötü ayrımına temellik eden alternatifler arasında tercih ve yargılama yapmayı sağlayan olgulardır. Değerler daha çok olanı değil olması arzulanan ideal hedefleri temsil ederler.[1]

Her insan bir değer ve değer sistemine tabidir diyen Rokeach (1973) ise değeri şu şekilde tanımlamaktadır: Değer, bireysel yada sosyal bakımdan belirli bir davranış biçiminin veya var olma amacının, buna ters bir davranış biçimi yada yaşam amacına nispeten tercih edildiği, değişmesi zor olan kalıcı bir inançtır.[2]

Değerler, iyi ve kötü ayrımıyla ilgili olup birey yada grupların değer alternatifler arasından bilinçli olarak seçtikleri ideal yada arzu edilen davranış kalıplarını belirler. Dolayısıyla değerler ulaşılması kolaylıkla mümkün olan değil, ulaşılma arzusu duyulan ideal hedefleri temsil eder. Bir bakıma neyin ne olması gerektiğini açıklamaktadır. Değerlerin işaret ettiği ideal hedefler, dürüstlük, başarı gibi kazanılması arzulanan soyut davranış biçimleridir. Ancak bu soyut olgular davranışlar içerisinde sezilebilmektedir.[3]

Değer için daha farklı bir tanım yapılacak olursa, değerler bir toplumun kültürünü, diğer toplumların kültürlerinden ayıran ve ulusal sınırlar içindeki toplumun dağılmasını önleyen, sosyal dayanışmayı sağlayan kaynaştırıcı faktörlerdir.[4]

Bu tanımlardan anlaşıldığı üzere değerler; toplumdan topluma değişiklik göstermekte olup, bireyin ya da toplumun iyi kötü ayrımına ilişkin olarak yaptıkları soyut kavramlardan meydana gelen, bilinçli seçimlerdir.

1.1. Değerlerin Oluşumu

Rokeach’ın yapmış olduğu tanımdan anlaşıldığı üzere değerler, zihinsel, duygusal ve davranışsal olma özelliğine sahiptir. Bir değer, arzu edilen şey hakkında zihinsel bir faaliyettir. Başka bir deyişle bir insanın bir değere sahip olduğunu söylemek, aynı zamanda o bireyin zihinsel olarak doğru davranış biçimini bildiğini söylemektir. İkinci olarak bir değer bireyin o değer hakkında heyecan hissebileceği anlamında duygusaldır. Diğer anlamda, birey duygusal olarak değerin yanında ya da karşısındadır. Değere uygun durumlara karşı olumlu bir tutum takınırken bu değerle zıtlaşan durumların karşısında olur. Ayrıca uyarıldığı zaman bireyin hareket etmesini sağlayacak müdahaleci bir niteliğe sahip olmasından dolayı değerlerin davranışsal yönünün de olduğunu söylemek mümkündür. Yani değerler insanların davranışlarını yönlendirici bir özelliğe sahiptir.

Değerlerin oluşumuna açıklık getirmeye çalışan bir başka kuramcı Hofstede’dir (1980). Hofstede değerlerin zihinsel bir programda kayıtlı olduğunu öne sürmektedir. Bu zihinsel programın evrensel, kollektif ve bireysel olma üzere üç düzeyi olduğunu iddia etmektedir. Bu üç düzeyden birey için en az kendine özgü ama en temel olanı “evrensel” düzeydir. Hemen hemen bütün insan ırkı tarafından paylaşılan bu düzey insanın kalıtsal olarak sahip olduğu bir sistemdir ve gülmek, ağlamak, arkadaşlık ve saldırganlık gibi davranışları içerir. Kollektif düzey ise insanların bir kısmında aynıdır. Başka bir ifadeyle belirli bir grup yada kategoriye bağlı olan insanlarda ortak, fakat başka grup yada kategorilere bağlı olan insanlarda farklıdır. Bu düzey, insanların kendilerini ifade etmek için kullandıkları dil, kendilerini rahat hissebilmek için diğer insanlarla kurdukları fiziksel mesafe, yemek yeme usulü gibi genel insan faaliyetlerini içerir. Bu kollektif düzeyde zihinsel programlamanın büyük çoğunluğu öğrenilmiştir. Bireysel düzey ise tamamen bireyin kendisine özgüdür. Bu bölüm insanların hiçbirinde birbiriyle benzer şekilde programlanmamıştır. Aynı kültürde farklı davranışların sergilenmesinin, yetenek ve mizaç farklılıklarının nedeni budur.[5]

2. Toplumsal değerler var mıdır?
Birey kendi toplumunun bir üyesi olmayı; toplumu tarafından kabul gören davranış örüntülerini, davranışlarına yön veren, bunları belirleyip şekillendiren temel toplumsal ve kültürel değerleri öğrenmektedir. Öğrenmekle de kalmayıp bunları içselleştirip kendisine mal eder ve bu değerler doğrultusunda davranmaya başlar. Başka bir deyişle, bu süreç sayesinde birey toplumu ile bütünleşir, toplumunun bir parçası haline gelir. Ancak bu bütünleşme, bireyin kendi kimliğini yitirmesi, kişiliğinin yok olması anlamına gelmemektedir. Bireyin, toplumunda kabul gören bir insan kimliğine kavuşması demektir.[6] Bu durum bireyler için kendi toplumları içinde bazı değerlerin var olduğunu ve her toplumda bu değerlerin farklılık gösterebileceğini açıkça göstermektedir.
Her toplumun kendi üyeleri tarafından oluşturduğu değerleri bulunmaktadır. Toplumsal değerlere örnek verilecek olursa, konforlu (rahat) bir hayat, başarı duygusu, gerçek dostluk, güzellikler içinde bir dünya, sevgi, sorumluluk, doğru davranış, iç huzur, eşitlik, şiddetten kaçınma, insanlık onuru, hoşgörü, mutluluk, sabır, paylaşma, saygı, merhamet, dürüstlük, özgürlük, sosyal kabul görmüşlük, yaratıcı, düzenli ve cesur olma bu kapsamda değerlendirilebilmektedir.[7]
Toplumsal değerler toplumların gelişmişlik düzeyine göre farklılık gösterebilmektedir. Bunu bir örnekle açıklayacak olursak, ev inşa eden mühendis, müvekkilinin haklarını savunan avukat, dirlik ve düzenden sorumlu polis memuru ve bir hastayı tedavi eden hekim neredeyse en ilkel toplumlarda bile saygı gören, önem verilen meslek grupları olurken, özellikle az gelişmiş toplumlarda ürettiği doğrudan bireye yansımayan, sosyal faydası zamanla ortaya çıkan, estetiğe, sanata yönelen meslek grupları toplumsal değerler hiyerarşisinde diğerlerine kıyasla çok daha aşağıda kalmaktadırlar.[8]
Toplumsal değerlerden bahsederken ülkemizde değerler üzerine yapılmış olan bir çalışmadan da söz etmek uygun olacaktır.[9] Konrad Adenauer Vakfı’nın 1998 yılında Türkiye’de yaşayan gençler üzerine yaptığı "Türkiye’li Gençler Konuşuyor: Suskun Kitle Büyüteç Altında" adlı araştırmadan bazı bölümler incelenecek olursa;
Araştırma grubundakilerin toplumsal değerlere verdikleri öncelik sırasına göre yanıtları incelendiğinde;
1. sırada: Ailevi değerler
2. sırada: Entelektüel değerler
3. sırada: Toplumsal değerler
4. sırada: Bireysel değerler
5. sırada: Dinsel değerler
6. sırada: Maddi değerler gelmiştir.*
Bu sonuçlar konusunda araştırmayı yapanların yorumu ise şöyledir:
“Türkiye gençliğinin geniş kesimi dünya görüşü bakımından sekülerleşmiştir. Ancak bu laikliğe “ahlakçı” bir tutum damgasını vurmaktadır. Bu yorumu destekleyen önemli bulgulardan biri, soruları yanıtlayan örneklemin “dürüstlük” kavramına çok yüksek bir değer atfetmesidir. Türkiye gençliğinin değerler dünyasında “dürüstlük”, sosyalleşmenin ortak anahtar kavramıdır.”
İngiltere’de yapılan bir çalışmada ise toplumsal değerler olarak (eğitim sisteminde verilen) başarı, istek, bireysellik, kaynaklılık, saldırganlığın düzenlenmesi, mülkiyete saygı ve çabuk doyumun ertelenmesi olarak belirlenmiştir.[10]
Toplum değerlerinde bazı beklenmeyen durumlar sonucunda ciddi değişmeler görülebilmektedir. Yani değerlerin durağan yapısının olmadığı söylenebilmektedir. Şöyle ki yaşanan büyük toplumsal olaylar (ekonomik kriz, terörizm vb.) toplumun tüm kesimlerini derinden etkilemektedir. Hemen her toplum kesimi ve bireyler, güvensizlik, belirsizlik, güçsüzlük, çaresizlik gibi pek çok olumsuz sonucu yaşamaktadır.Uzun süren ekonomik ve toplumsal bunalımın dayanışma, yardımlaşma, işbirliği gibi toplumsal değerlerde olumsuz yönde değişikliğe neden olduğu gözlenmektedir.[11]
Bu açıklamalardan anlaşıldığı üzere bazı toplumsal değerler bulunmakta ancak bu değerler hem öncelik sırası olarak hem de değer olarak kabul edilme açısından toplumdan topluma farklılık göstermektedir.
2.1. Toplumsal değerlerin özellikleri

Toplumsal anlamda değerlerin bazı özellikleri bulunmaktadır. Bunlar;

a) Değerlerin bazıları kişisel ve göreli olmasına karşın, büyük çoğunluğu kültür içinde toplumun diğer üyeleri ile paylaşılmaktadır.
b) Toplumun büyük bölümü tarafından kabul edilir.
c) Ciddiye alınır.
d) Değerler için kişi özveri ve fedakarlıkta bulunur.

2.2. Toplumsal değerlerin görevleri-fonksiyonları

Toplumsal değerler bazı sosyal sonuçlar doğurabilmektedir. Bu sosyal sonuçlar değerlerin görevleri yani fonksiyonlarıdır. Bu fonksiyonlara bakılacak olursa;
e) Kişilerin, sosyal değerlerinin yargılanmasında bir araç olarak kullanılır.
f) İnsanlar, değerlere ulaşmak için çaba gösterirler.
g) Birey ve toplum düşüncelerini, davranışlarını, sosyal ahlak ve görgü kurallarını değerlere göre biçimlendirir.
h) Kişiler sosyal rollerini seçmede ve gerçekleştirmede değerlerden yararlanmaktadır.
i) Sosyal kontrol ve baskının bir aracı olarak kullanılabilir.
j) Sosyal dayanışmayı sağlar.[12]

2.3. Toplumsal değerlerin sınıflandırılması

Toplumsal değerlerin sınıflandırılmasına ilişkin çok sayıda bilimsel çalışma yapılmış ve çeşitli sonuçlar elde edilmiştir. Bu sınıflamalardan bazıları aşağıda yer almaktadır.

İnsanların değerlerini ve yaşam biçimlerini hiyerarşik bir düzenleme ile insanın var oluş düzeyleri olarak sınıflayan Graves (1970) yedi var oluş düzeyi saptanıştır.

Düzey 1- Tepkisel varolma: Bu düzeyde henüz fizyolojik varlığının farkında olan insanlar fizyolojik ihtiyaçlarını gidermek için uğraşır. Bireyin sahip olduğu değer, gösterdiği tepkilerle bağlantılıdır.

Düzey 2- Geleneksel varolma: Bu düzeyde insan sadece var olmak için çaba gösterir, ancak bu bilinç düzeyinde değildir. Devam ettirilmek istenen bu davranış biçimi atalarının yaşam biçimine göre yaşamak, nesli devam ettirmektir. Bu yaşam biçimi değer olarak ortaya çıkan göreceli güvenliği sağlamaktadır.

Düzey 3- Ben - merkezli varolma: İnsan ilk kez bu düzeyde farklı bir birey olduğunun bilincine varır. Ben - merkezli yaklaşım içinde insanlar kendi yaşamlarını sürdürebilmek için başkalarının üzerinde baskı kurarlar ve çevreyi kendi ihtiyaçlarına göre ayarlarlar. Bu ayarlama ile bu düzeye ait değerler oluşturur.

Düzey 4- Özverili olma: Bu varolma düzeyinde dünya lütufu isteklerinden vaz geçerek öbür dünya için yaşama söz konusudur. Ölümden sonraki yaşama inanan birey sonraki hayatta ebedi huzura kavuşmak için tanrının koyduğu değerlere itaat eder.

Düzey 5- Materyalist varolma: Bu düzey, dünyanın sırlarını öğrenmek ve ona hükmetmek için pozitif-rasyonel-bilimsel metotları kullanmayı objelerden yararlanmayı kapsar. Bu materyalist insanların değerleri arasında, başarı, sahip olma, statü ve şöhret, rekabetçilik, girişimcilik ve bilimsel araştırma vardır.

Düzey 6- Toplumsal varolma: Bu düzeydeki değerler çağdaş değer biçimlerine göredir. Bireyin önem verdiği değerler iletişim, örgütlenme, çoğunluğun söz sahipliği, rasyonalitedeki soğukluğun yerine yumuşaklık, varlık yerine zevk; güç yerine saygınlık ve maddeler yerine kişiliktir. Ayrıca, toplum bir bütün olarak değerlendirilir.

Düzey 7- Varoluş: Bu değer sistemi bilgiye ve kozmik gerçekliğe dayalıdır. Birey, hayata, bağımsızlığa ve herkesin toplu çıkarına değer verir; farklı değerlere sahip insanlara karşı oldukça esnektir, dolayısıyla esnek olmayan sistemlere ve otoritenin rasgele kullanışına karşı çıkar.

Bir başka sınıflandırmada ise değerler (Allport, Vernon ve Lindzey (1960))

Kurumsal (Teorik) değerler: Kritik ve rasyonel yaklaşımlar yoluyla gerçekliğin keşfedilmesine büyük önem verirler. Teorik değerler açısından en çok önem verilen kavramlar değerlendirme, gözlem, eleştiri, ve rasyonel düşüncedir. Bireyin amacı bilgi edinmek ve edinmiş olduğu bilgileri düzenli ve sistemli hale sokmaktır.

Ekonomik değerler: Bu değerler yarar ve pratikliğe göre değerleme vurgusu taşırlar. Özellikle iş dünyasında faydacı ve pratik tavırlara öne verilir. Bireyin hayatındaki en önemli amacı servet edinmek ve bu bağlamda başkalarını geçmektir.

Estetik değerler: Biçim ve uyumun önemine yöneliktirler. Estetik değeri yoğun olan birey için gerçek olan şey güzelliktir ve en çok önem verdiği kavramlar zerafet, simetri ve uyumdur.

Sosyal değerler: İnsan sevgisi ve ilişkilere dair taşınan değerlerdir. Bu değer bağlamında birey için nazik, sempatik ve özverili olmak en çok önem verilen davranış biçimleridir. Bireyin amacı, insanlarla sevgiye dayalı ilişkiler kurmak ve gerçek dostluğu yakalamaktır.

Politik (Siyasi) değerler: Güç kazanma ve etki alanın genişletilmesine önem veren değerlerdir. Bu değeri ön planda olan bireyin amacı güç elde etmek ve bu gücü başkalarını etkileme yolunda kullanmaktır.

Kutsal (Dini) değerler: Rasyonel dünya dışındaki oluşumları anlamaya ve açıklamaya yöneliktirler.
olarak sınıflanmışlardır.

Açıklanmış olan altı değer boyutu insanın belli varlık alanlarıdır ve her insan için farklı oranlarda değer kazanmaktadır. Buna göre; her insanın bir değer profili bulunmaktadır ve değer boyutları kişiden kişiye önem olarak farklı olabilmektedir.[13]

Benzer bir sınıflamada ise değerler;

a) Nihai (Terminal) değerler: Ulaşılacak hedefle ilişki olup, kişinin yaşamı boyunca ulaşmaya çalıştığı değerlerdir.
b) Vasıtalı (Araçsal, enstrunumantal) değerler: Arzulanan hedeflere ulaştıracak meşru araçlardır.
c) Ahlaki değerler
d) Estetik değerler
e) Kutsal (Dini-manevi) değerler
f) Kültürel değerler
g) Göreli değerler

olarak sınıflandırılmıştır.[14]

Görüldüğü üzere değerlerin sınıflamaları üzerine yapılan çalışmalarda sınıflamalar bazı açılardan farklılık gösterse de ahlaki, dini, estetik ve sosyal değerler kaynakların bir çoğunda ortak değerler olarak yer almaktadır.

Toplumsal değerlerin oluşumu büyük ölçüde ahlak gelişimine paralellik göstermektedir. Bu nedenle öncelikli olarak ahlak gelişimi kuramlarını ele almak uygun olacaktır

3. Toplumsal Değerlerin Ahlak İle İlişkisi

Toplumsal değerlerin ahlak ile ilişkisini irdelemeden önce ahlakın genel olarak tanımı ve insan gelişiminde hangi evrelerde ne şekilde meydana geldiğini açıklamakta yarar vardır.

3.1. Ahlak nedir ve bireyde nasıl gelişir?

Ahlak, arapça kökenli bir kelime olup toplumun iyiye ve kötüye ilişkin davranış kurallarıdır. Ahlak, toplum üyelerine hangi davranışa uymaları gerektiğini, hangi davranışın iyi, hangi davranışın kötü olduğunu gösterir. Ancak toplumun iyi yada kötü saydığı davranışlar zamanla değişebilir. Ama bunlardan evrensel olanlar, hemen hemen hiç değiştirilemezler. Ahlak kurallarının yani iyiye ve kötüye ilişkin davranış kurallarının işlevi, insanlar arası ilişkileri düzenlemektir.

Ahlakın gelişimi, insanın yaptığı davranışların doğruluğunu ve yanlışlığını yargılayarak, doğru davranışlara kılavuzluk edecek değerleri kazanma sürecidir.[15]

Günümüzde ahlak gelişmesi konusunda çalışan gelişme psikologları ve sosyal psikologlar ahlak gelişmesinde, ya duygusal-güdüsel etkenlere, yada bilişsel etkenlere önem vermektedirler. Bu etkenler Freud’un ve Piaget’nin sosyalleşme kuramlarında ilk kez etraflıca incelemiş ve sonraki kuramsal ve görgül gelişmeler konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olmuştur.

3.1.1. Freud’un ahlak gelişmesine yaklaşımı

Freud, ahlak ve kişilik gelişmesini duygusal-güdüsel bir süreç olarak ele almıştır. Burada Freud’un kuramlaştırmalarına çok kapsamlı girilmesi olanaklı değildir. Konuya sadece ana hatlarıyla değinmek uygun olacaktır.

Freud, duygusal-güdüsel ahlak gelişmesini, id, ego ve süperego ilişkilerindeki denge kavramına bağlamaktadır. İd (alt ben) kişiliğin psişik enerji deposu olarak nitelendirilebilinecek bilinç altı kısmıdır. İd, doğuştan itibaren sahip olduğu tüm güdülerin toplamıdır ve temel olarak cinsiyet ve saldırganlık güdülerinden oluşur. İd, sürekli olarak isteklerine doyum arar.

Graves’in değerler sınıflandırılmasında tepkisel var olma düzeyi ahlak gelişiminin bu aşamasında söz konusudur denebilir.

Ego ise (ben) kişinin çevreyle etkileşimi sonucu ortaya çıkan kişiliğin gerçekçi ve ussal öğesidir. İd’in isteklerine ancak egonun amaca yönelik işleyişi doyum sağlayabilir. Bu nedenle id isteklerinin karşılanabilmesi için sürekli egoya baskı yapmaktadır. Bu da yine değerlerin sınıflandırılmasında ben merkezli varolma düzeyi ile ilişkilidir.

Ego’nun hangi isteklerin bilinç düzeyine çıkmasına izin vereceğini, hangilerini ise bilinç altında tutması gerektiğini belirleyen süperego (üst ben)’dur. Süperego çocukluk devresinde çocuğun büyükleri ile etkileşimi sonucu gelişir ve toplumsal yasakları içerir.

Freud ahlak gelişmesinin ise 3-5 yaşları arasında (odipal dönem) gerçekleştiğini ifade etmektedir. Bu devrede çocuk karşı cinsten olan ebeveyne aşırı düşkünlük gösterir. Ayrıca kişinin vicdan gelişimi de bu dönemde gerçekleşmektedir.

Freud’un bu düşüncelerini Sears, Maccoby ve Levin (1957) ana babanın (dolayısıyla toplumun) standartlarının (ki bunlar değerler) çocuk tarafından benimsenerek bir iç-kontrol sisteminin gelişmesine olanak tanımışlardır. İncelemeleri, ana-babanın çocuklarına sevgi göstermelerinin ve aile içinde sağlam, durağan ilişkilerin çocuklarda ileri ahlak gelişmesini meydana getirdiğini göstermiştir.[16]

3.1.2. Ahlak gelişimine bilişsel yaklaşımlar: Piaget ve Kohlberg

Piaget ve Kohlberg ahlak gelişmesini, kural, kanun ve daha yüksek ilkelerin öğrenilmesini içeren bilişsel bir yaklaşımla incelemişlerdir.

İsviçre’li psikolog olan Piaget uzun yıllar (1948-1960) çocukta bilişsel gelişmeyi en ince ayrıntılarına kadar araştırmış ve devresel gelişmelerini içeren bir kuram ortaya atmıştır. Doğal gözlem tekniğiyle yapılan bu araştırmalar şu sonuçları ortaya çıkarmıştır.

a) Değişik yaşlardaki çocuklar düşünce ve problem çözümlerinde niteliksel farklılıklar gösterirler.
b) Her çocuk belirli bir devre dizisinden geçerek bilişsel gelişmesini tamamlar. Bu devreler kültürel ve toplumsal farklara karşın evrensellik gösterir.
c) Her devrede, bir önceki devrelerin bir sentezi yapılır ve problem çözümüne daha etkili, ussal bir yaklaşım geliştirilir.[17]

Ayrıca Piaget çocukların oyunları üzerine yaptığı incelemeler sonucunda, çocukların bilişsel gelişimiyle, ahlaki yargıları arasında paralellik olduğu görmüştür ve şu görüşleri ortaya atmıştır.
1. Dışsal Kurallara Bağlılık Dönemi : Bu dönem, 6-12 yaş arasını kapsar. Çocuk kuralların değişmezliğine inanır. Kurallara uymayanlar, cezalandırılır. Davranışın ardında neden aranmaz. Tepkisel varolma yani düzey 1’e göre kişi kendini mutlu eden davranışları yapacak, mutlu etmeyenleri yapmayacak ve bunları değer olarak kabul edecektir.
2. Ahlaki Özerklik Dönemi : Diğer çocuklarla etkileşimde bulunması, kurallar hakkındaki fikirlerinin değişmesine neden olur. Kuralların, gereğinde değiştirilebileceğini anlar.[18]
Kohlberg ise Piaget’in kuramlarını geliştirmiştir. Kohlberg de Piaget gibi, kültürel sınırları aşan, doğal olan ve bilişsel temele dayanan ahlak gelişimi devreleri üzerinde durmuştur. Kohlberg araştırmalarında deneklerine Piaget’nin hikayelerinden daha karmaşık ve daha derin ahlaki çatışmalar içeren hikayeler okumuştur. Dolayısıyla da, Piaget’nin ikili devresinin ötesine geçerek altı devreli, ergenlik ve yetişkinliğe uzanan ahlak gelişimi devreleri bulmuştur.

Bu evreler;

I.DÜZEY; Gelenek Öncesi Düzey;

Bu düzeyde kişi iyi-kötü, doğru-yanlış gibi kültürel kural ve değerlere açıktır. Ancak bunları, ceza ödül gibi fiziksel sonuçlarına göre ya da bu kuralları ortaya koyan kimselerin fizik gücüne göre değerlendirir. Bu düzey iki devreyi kapsar;

1. devre : İtaat ve Ceza Yönelimi:
Bu devrede davranışın sonuçları, o davranışın iyi yada kötü olduğunu tayin eder. Bir davranış cezalandırılıyorsa kötü, cezalandırılmıyorsa iyidir. Cezadan kurtulmak ve yetkiye karşı tam riayet kendi başına değerlidir.çocuk için büyüklerin sözünden çıkmamak önemlidir, çünkü onlar büyük ve güçlüdür. Başın derde girmemesi önemlidir. Yine burada da Graves’in 1. düzeydeki tepkisel var olma yani haz veren davranışların iyi değerler olduğuna yönelme söz konusu olabilmektedir.

2. devre : Saf Çıkarcı Yönelim:

Doğru davranış, kişinin gereksinmelerini tatmin eden davraniştır. Pragmatik alış-veriş kavramı (sen bana yardım et, ben sana ederim), sevgi, bağlılık ve adalet kavramı yerine geçerlidir. Ekonomik değerlerin bu aşamada oluştuğu düşünülebilir.

II.DÜZEY; Geleneksel Düzey:

Bu düzeyde, kişinin bir üyesi olduğu ailenin, arkadaş grubunun yada çevrenin beklentileri kendi başına değer taşır. Seçilen referans grubunun doğru kabul ettikleri, çocuğun gözünde de doğrudur. Buradaki tutum sadece sosyal düzen ve beklentilere uymak değil aynı zamanda onlara sadakattir.Mevcut sosyal düzenin korunması ve desteklenmesi ve bu düzenin kurum ve gruplarıyla özdeşleşmek önemlidir. Bu düzey iki devreden oluşur;

3. devre : İyi Çocuk Eğilimi:

Bu devrede iyi davranış, başkalarını memnun eden , onlara yardımcı olan yada onlar tarafından takdir edilen davranıştır. Yaygın davranış normlarına uyma ön plandadır. Davranış niyete göre değerlendirilir. ‘İyi niyetli olmak’ önem kazanır. Güven, sadakat, saygı, karşılıklı ilişkilerin devamlılığı ve minnettarlık önemlidir. Sosyal ve varoluş değerlerinin bu aşamada oluştuğu söylenebilir.

4. devre : Kanun ve Düzen Eğilimi:

Bu devrede önemli olan, başkalarını memnun edecek davranışlarda bulunmak değil, yerleşmiş kurallar ve sosyal düzeni korumaktır. Doğru davranış, görevini yapmak, otoriteye saygı göstermek, kural ve yasalara uymaktır. Kurulu sosyal düzen eleştirilmeden kabul edilir.

III.DÜZEY; Gelenek Üstü ( Özerk yada İlkeli) Düzey:

Bu Düzeyde geçerliği ve uygulanırlığı olan ahlaki değerleri ve ilkeleri, bunları ortaya koyan grup yada kişilerin yetkilerinden ve kişinin bu gruplarla özdeşleşmesinden bağımsız olarak tanımlama çabası görülür. İlk düzeyde otorite kişinin tamamen dışındadır. İkinci düzeyde kişi otoriteyi içselleştirmiştir, ancak sorgulamaz. Bu üçüncü düzeyde ise kişisel otorite oluşur. Kişi kendi seçtiği, üzerinde düşündüğü ahlak ilkelerine göre yargılarda bulunur. Bu düzeyde de 2 devre vardır;

5. devre : Kontrat ve Yasaya Uygunluk Yönelimi:

Bu devrede doğru davranış, insan hakları ve toplum yararı gözetilerek toplum tarafından incelenip kabul edilmiş ilkelere uygun davranıştır. Bireyin fikir ve değerlerinde farklılıklar gösterdiği bu devrede, görüş birliğine varma teknikleri önemsenir. Ancak doğru ve yanlışın kişisel değer sorunu olduğu da kabul edilir. Yasal görüş kabul edilmekle birlikte, topluma daha fazla yarar sağlayabilmek için yasaların değişebileceğine inanır. ( 4. devreden bu bakımdan farklıdır )

6. devre : Evrensel Ahlak İlkeleri Eğilimi:

Bu en yüksek devrede doğru ve yanlış, sosyal düzenin yasa ve kurallarıyla değil, kişinin kendi vicdanıyla ve kendi geliştirdiği ahlak ilkeleriyle tanımlanır. Bu ilkeler somut ahlak kuralları olmayıp genel soyut ilkelerdir. Bunlar, evrensel adalet ilkelerini, insan haklarını ve insana saygıyı içerebilirler.

Kohlberg’e göre ahlak gelişimi bu sıralamada oluşur, çünkü her devrede bir önceki devrede erişilen ahlak gelişiminin bir sentezinin yapılması ve onun ilerisine erişilmesidir. Ancak, her birey 6. devreye kadar çıkamayabilir. Hatta Kohlberg’in araştırmalarına göre yetişkin bireylerin çoğu 4. devrede kalmaktadır.[19]

3.2. Ahlak ve değer bağlantısı

Ahlak genel anlamı ile bir değerler bilimidir. Ahlakın gelişimi ise, insanın yaptığı davranışların doğruluğunu ve yanlışlığını yargılayarak, doğru davranışlara kılavuzluk edecek değerleri kazanma sürecidir.[20]

Ahlak, toplumun yapısına uygun olan yada olmayan davranışların tümüdür. Değerler ise kişinin iyi kötü ayrımına ilişkin olarak alternatifler arasından yaptığı kasıtlı (bilinçli) tercihlerdir. Ahlak kendi içerisinde değer, norm, kural vb. olguları barındıran bir kavramdır. Bu açıdan ahlakın değerleri kapsadığı söylenebilmektedir. Ayrıca değerlerde ahlak gibi toplum tarafından bireye kasıtlı olarak öğretilmektedir.


ARAÇ (DAVRANIŞ)

DOĞRU
YANLIŞ
İYİ
Kabul edilebilir davranış
Ahlaksal (etik) sorun
KÖTÜ
Ahlaksal (etik) sorun
Kabul edilemez davranış

Şekil 1: Davranış ile İyi-Kötü (Değer) ve Doğru-Yanlış (Ahlak) ilişkisi[21]

Değerlerin sınıflandırılmasına göre değerler ilişkisi ele alındığında ise, Graves’in yaptığı sınıflandırmada değerler 7 düzeyde ele alınmıştır. Bu düzeylerden ilk sırada gelen tepkisel var olma düzeyinde birey fizyolojik ihtiyaçlarını gidermek için çabalamaktadır ve acıyı azaltan davranışlar iyi değerlerdir. Toplumsal ahlaka uymak ta bireyin toplumdan dışlanması, tepki gösterilmesi ya da buna benzer şekillerde cezalandırılmasını ortadan kaldırmakta dolayısı ile yaşayacağı acıyı ortadan kaldırmaktadır. Dolayısı ile toplumsal ahlaka uymanın Graves’in 1. düzeydeki değerlerini olumlu etkileyeceği söylenebilmektedir.

2. düzey incelendiğinde ise birey atalarının yaşam biçimini benimseyerek göreceli olarak güvenliğini sağlamaktadır ve bu yaşam biçimi bir değer olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum da yine 1. düzeyde olduğu gibi ahlakla paralellik göstermektedir. Şöyle ki toplumun doğru yada yanlış kabul ettiği davranışları sergilememek ahlaklı olmaktır. Dolayısı ile 2. düzeyde ifade edilen atalarının yaşam biçimini benimsemektir.

3. düzey olarak ifade edilen ben merkezli olma da ise insanı birey yapan davranışlar değerdir. Bu değerler ahlak açısından ele alındığında ise ahlak bilindiği üzere toplumdan topluma değişiklik göstermektedir. Daha önce yapılan açıklamalara da bakıldığında bazı toplumlarda kişinin daha bireysel davranışlar takınması toplum tarafından doğru yani ahlaka uygun olarak değerlendirilirken bazı toplumlarda ise kişinin daha sosyal davranışlar göstermesi toplum tarafından doğru olarak değerlendirilmektedir. Bunu örneklendirecek olursak bireyselliğin ön planda olduğu (özellikle liberal ve kapitalist düşüncenin egemenliğinden dolayı) Amerikan toplumunda kişinin ben merkezli davranışlardan olan başarı, rekabette üstünlük, kazanma, baskı kurma gibi davranışlar oldukça ahlaki karşılanırken, daha toplumcu düşünen bazı uzak-doğu ve sosyalist ülkelerde bu davranışlara gayri ahlaki olarak değerlendirilebilmektedir.

4. düzeyde ise kişi dünyadaki bazı isteklerinden vaz geçerek öbür dünya için çalışmaktadır. Bu düzeyde birey tanrının koyduğu değerlere itaat etmektedir. Özellikle dinsel ögelere göre yaşayan toplumlarda bu değerleri taşıyan bireyler ahlaklı sayılacaktır. Çünkü bireyin bazı dünya nimetlerinden vaz geçmesi yani amiyane ifade ile nefsini kontrol etmesi toplum için doğru bir davranıştır. Buna örnek verecek olursak, bir Hint fakirinin yapmamaya söz verdiği konuda yıllarca o davranışı yapmaması yada müslüman bir toplumda ramazan ayında kişinin oruç tutarak gün doğumundan gün batımına kadar aç kalması ahlaklı davranışlardır.

5. düzeyde ise birey dünyanın sırlarını öğrenmek ve ona hükmetmek için gerekli davranışları değer olarak değerlendirir. Başarı, sahip olma, statü, şöhret, rekabetçilik, girişim ve bilimsel araştırma bu düzeyde vardır. Materyalist değerler daha çok kapitalist toplumlarda söz konusu gibi algılanırken bir açıdan da (bilimsel araştırma, rasyonel ve bilimsel metotlar ile dünyayı öğrenme ve ona hükmetme) sosyalist toplumlar içinde geçerli olduğu söylenebilmektedir. Bireyin mal-mülk sahibi yani dolayısıyla zengin, yüksek kariyere sahip olma ve dünyayı anlamaya yönelik davranışları bu toplumlarda ahlaklı olarak değerlendirilebilir. Faydacı ve Macciavellist olan bireyler bu tip toplumda yüksek değer görebilir. Tamamıyla bu dünya için çalışan ve buna yönelik davranışlar sergileyen bireyler de bu toplumlarda ahlaklı sayılabilir.

6. düzeyde ise birey için iletişim, örgütlenme, çoğunluğun söz sahipliği, güç yerine saygınlık ve maddeler yerine kişilik önemli değerlerdir. Gelişmiş, demokratik olarak nitelendirilebilecek toplumlar da bahsi geçen değerlere yönelik davranışlar toplum tarafından doğru kabul edilerek ahlaki sayılacaktır.

7. düzey ise varoluş düzeyi olarak nitelendirilmektedir. Birey hayata, bağımsızlığa ve toplum çıkarlarına değer verir. Bu tür değerler daha çok toplumsal ve demokratik olan toplumlarda söz konusudur. Toplum çıkarına yönelik davranışlar sergileyen ve başkalarının davranış ve düşüncelerine saygılı olan birey bu tür değerlerin egemen olduğu toplumlarda ahlaklı kabul edilecektir.

Allport, Vernon ve Lindzey’in yaptığı sınıflandırmada ise değerler 6 başlık altında yer almıştır. Bu sınıflandırmadaki değerleri ahlak açısından değerlendirecek olursak;

Kurumsal (Teorik değerler): Bu değerler Graves’in materyalist varolma düzeyinde de geçen gözlem, değerlendirme, eleştiri, rasyonel düşünceyi içermektedir. Buna göre akılcı ve doğayı anlamaya yönelik davranışlar toplum tarafından doğru yani ahlaki kabul edilmektedir.

Ekonomik değerler ise faydacı, pratik ve servet edinmeye yönelik davranışlara yön vermektedir. Bu değerde materyalist varoluşun bazı öğelerini içermektedir. Servet ve fayda elde etme yolundaki her türlü davranış toplum tarafından ahlaki sayılabilmektedir. Bu durum daha çok kapitalist toplumlarda ortaya çıkmaktadır. Kişi mal ve servet edinmek için her türlü yasadışı yolu kullanabilir ama değerler açısından bu durum ahlaki sayılabilmektedir.

Estetik değerler ise biçim ve uyuma yöneliktir. Bireyin toplumun doğru bulduğu yada beğendiği şekilde giyinmesi bu değerlere yöneliktir. Örneğin kulağına küpe takan veya saçlarını uzatan bir erkek çoğu toplum tarafından estetik değerlere ters düşen davranış sergilediğinden gayri ahlaki değerlendirilebilmektedir.
Sosyal değerler açısından ise değerler Graves’in 6. ve 7. düzeyini oluşturan toplumsal varolma ve varoluş değerlerine benzerlik göstermektedir. Bireyin kaba davranışları gayri ahlaki olarak düşünülebilir.

Politik değerler ise güç elde etmek ve bu gücü başkalarını etkileme yolunda kullanmaktır. Bu değerlerin de daha çok kapitalist toplumlarda var olduğunu söylemek pekte yanlış olmayacaktır. Sonuç olarak bireyin güç kazanmak için yaptığı davranışlar çoğu toplumca yadırgansa da bu değerlere sahip toplumlarda ahlaki bulunacaktır.

Kutsal değerler ise dünya dışı oluşumları açıklamaya yöneliktir. Graves’in 4. düzey yani özverili olma değeri bununla paralellik göstermektedir. Kişinin dünya dışı oluşumlar için çabalaması yönündeki davranışlar ahlaki olarak değerlendirilebilir.
SONUÇ

Değerler bireyin yaşadığı toplum içinde ahlak gelişimi sürecine paralel olarak kasıtlı şekilde diğer bireyler tarafından öğretilen toplumsal iyi kötü anlayışına göre seçenekler arasından tercih yapılmasıdır. Ahlak ise yine toplumun yapısına yönelik olan ya da olmayan davranışlardır. Değerler daha çok soyut olgular iken ahlak somut davranışlar ile kendini göstermektedir. Ahlak bir ölçüde değerlerin davranışa dönüşmüş hali olmasına karşın ahlakın değerleri kapsadığı düşünülmektedir. Bu nedenden dolayı ahlak ile değerler arasında ilişki olduğu rahatlıkla söylenebilir.

Değerler konusunda yapılan sınıflamalar birbirinden farklı olsa da içerdikleri unsurlar açısından benzerlik gösterdikleri bilinmektedir. Ahlakın ise bu sınıflamalarda ele alınan değerler ile açık bir ilişki içinde olduğu ve toplumların değerlerine paralel olarak bazı toplumda ahlaki olan bir davranışın başka bir toplumda gayri ahlaki karşılanabileceği ortadadır. Bu da toplumların yaşayış biçimlerinin değerler ve ahlakın oluşumunu etkilediğini açık bir şekilde gözler önüne sermektedir.




KAYNAKÇA


Ahmet Türk, “Gözde Meslekler”, http://www.deu.edu.tr/userweb/ahmet.turk/dosyalar/Yazi4.htm, 29 Ekim 2004

Ali Arslan, “Medyanın Birey, Toplum ve Kültür Üzerine Etkileri”, http://www.insanbilimleri.com/makaleler/sosyoloji/Medyanin_Birey_Toplum.htm, 28 Ekim 2004

Ali Seyyar, Davranış Bilimleri Terimleri (Ansiklopedik Sözlük), Beta Yayınları, İstanbul, 2004

Çiğdem Kağıtçıbaşı, İnsan ve İnsanlar, 6. Baskı, Beta Basım Yayım Dağıtım, İstanbul, 1985

Emre Kongar, Kültür Üzerine, İstanbul, 1984

Gönen Çıbıkci, Ailede Değerler Bilinci, www.turkischweb.com, 29 Ekim 2004

http://olusumdrama.sitemynet.com/oda/2002_2003/oersozen.htm, 27 Ekim 2004

http://www.konrad.org.tr/index.php?id=167

İbrahim E. Başaran, Örgütsel Davranış (İnsanın Üretim Gücü), 3. Baskı, Feryal Matbaası, Ankara, 2000

İbrahim Ethem Başaran, Örgütsel Davranış, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fak. Yayınları., Ankara, 1982

Mehmet Şişman, Örgütler ve Kültürler, Pagema Yayınları, Ankara, 2002

Taner Üçok., “Organizasyon Kültürünün Oluşumu”, Dokuz Eylül Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, C: 4, S: 1-2, 1989

Tunç Evcimen, İngiltere: Kültürel Değişkenler Açısından Değerleme, www.evcimen.com/wht005.htm, 28 Ekim 2004

Tülay Bozkurt, “İşletme Kültürü: Kavram Tanımı ve Metodolojik Sorunlar”, Endüstri ve Örgüt Psikolojisi, Der: Suna Tevrüz, Türk Psikologlar Derneği Yayınları, Ankara, 1996

Tülay Turgut, “Örgütsel Davranışta Değerlerin Yeri”, Endüstri ve Örgüt Psikolojisi 2, Der: Suna Tevrüz, Türk Psikologlar Derneği Yayınları, Ankara, 1998

Ünal Ay, İşletmelerde Etik ve Sosyal Sorumluluk, Nobel Kitabevi, İstanbul, 2003

Ünsal Yetim, “Kriz ve Toplum Psikolojisi”, http://www.mmo.org.tr/izmir/bulten/2001_08/p17.htm , 28 Ekim 2004

Hiç yorum yok: